futbol asla sadece futbol değildir

yollayan tutbenidüşmeden on Ocak 25, 2008

Endüstriyel futbol ve futbol kültürü

Barça'dan Atletico Madrid'e, Lazio'dan İngiliz Sanayi Devrimi'ne futbolun politik tarihine kısa bir bakış... Yani "futbol asla sadece futbol değildir."

Adem KURTAR
futbolBirçoğumuz için 22 kişinin bir topun peşinden koştuğu ve anlamsız çekişmelere sahne olan bir oyun, kimimiz için ise zamanının büyük bölümü ona adanmış, onunla yatılıp onunla kalkılan, bir spordan çok bir yaşam biçimidir futbol. Bazılarımız için ise insanlarla ilişki kurmada etkin bir araç veya dost sohbetlerinde konuşulacak konu kalmadığında imdadımıza yetişen bir arkadaştır. Hemen herkesin bir fikir sahibi olduğu ve herkes için farklı anlamlar taşıyan futbol bugün milyarlarca insanı ekran başına kilitliyor. Binlerce insanı stadyum denilen kafeslere hapseden bir oyunun bu kadar kitleselleşmesinin ardındaki sosyolojik nedenler ve insanlar üzerinde yarattığı etki ile bütün bunların kimlerin çıkarlarına denk düştüğü konusunda kafa yormamak, futbola hakettiği önemi vermemek anlamına gelir. Bu da çevremizde olup bitenlere sırtımızı çevirmenin, olanlara kulak asmanın bir çeşididir.
1970’lerden sonra esmeye başlayan küreselleşme rüzgarıyla futbol da bir kabuk değiştirme dönemine girmiştir. Bugün, az gelişmiş bir ülkenin milli gelirine denk bir bütçeye sahip futbol kulüpleri yeşil sahalarda boy gösteriyor. Yeşil sahalara sığamayan, borsalara, parlamentolara ve medyaya taşan futbolda yaşanan değişiklikler futbolun ve yan ürünlerinin pazarlanmasında, futbol-medya-politika-mafya ilişkisinde, taraftar ve yıldız futbolcu profilinde ve taktik anlayışlarda da bir kabuk değiştirmeye dönüşüyor. Artık kulüpler için ideal seyirciler şarkılar söyleyip çırpınan proleterler değil, stadyum localarına kurulan V.I.P. (Very Important Person)'ler.
Kapitalizmin "her şeyin pazarlanabileceği" anlayışına uygun olarak bir takım değişiklikler yaşayan futbol endüstrisi ne zaman oluştu? Kitleleri hop oturtup hop kaldıran, binlerce insana aynı anda bir marşı söyleten ve her sınıftan insanı etkileyen futbol hakkında ne biliyoruz? Nasıl bu kadar yaygınlaşıp kitleleri adeta hipnotize eder hale geldi? Bir zamanlar kralların yasakladığı, kilisenin kara listeye aldığı futbol; kitlesel bir tapınma ayinine nasıl dönüştü? İktidar sahipleri insanları yönetme aracı olarak futbolu nasıl kullandı? Futbol sınıf mücadeleleri ve ulusal hareketlerden nasıl etkilendi ve onları nasıl etkiledi? Bu yazımızda çeşitli ülkelerden ve zamanlardan örnekler vererek bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.
Futbolun icat edilişi

Birçok kaynakta anavatanı olarak Britanya kabul edilse de, futbolun ilk Çinliler tarafından M.Ö oynandığına dair kaynaklar mevcuttur. Bu kaynaklardan edinilen bilgilere göre futbol oynanmasının amacı imparatorluk askerlerinin savunma becerisini güçlendirmekmiş. Fakat Avrupalı hükümdarlar bunun tam tersini düşünmüşler; halkı okçulukla uğraşmaktan alıkoyuyor, savunma becerisini köreltiyor diye futbolu yasaklamışlardır.
Avrupa’da futbol, Çinlilerin bu icatlarından birkaç binyıl sonra, ortaçağda yeniden icat edilmiştir. Avrupa’da ilk başta kolejli çocuklar arasında oynanan futbol, halk arasında oynanmaya başlayınca tehlikeli bir oyun haline geldi. Futbolun "modern çağlara" uzanan yolu sayısız ölü ve yaralılarla doludur ve sık sık yasaklarla donatılmıştır. Eski futbol maçları hakkında bilgi veren en önemli kaynaklar yaralanma ve ölüm vakalarına dair mahkeme tutanakları, oyun yasaklayan kraliyet fermanları ve belediye kararnameleridir.
Avrupa ve Çin’in aksine Amerika’da futbolun oynanış amacı çok farklıdır. Eski Amerika’ya özgü top oyunlarında yer alan bazı unsurların dinsel simgeler taşıdığına dair çeşitli kaynaklar vardır. Aztek diyarında keşfedilen yüzden fazla oyun sahası tapınakların birer parçasıydı. Bu oyunlar aracılığıyla güneşin ay ve yıldızlar üzerindeki zaferi, dolayısıyla bitki evreninin devamlılığı sağlanmaya çalışılırdı. Oyun sahası yeryüzünü, orta çizgi gece ile gündüz arasındaki sınırı, top güneşi, topun havada süzülüşü yıldızların geceleyin gökyüzündeki hareketini simgeliyordu.

Futbol duraklama dönemine giriyor
Futbol, İngiltere’de icat edilip geniş halk kitlelerince oynanmasından sonra tüm Avrupa’ya yayılır. Fakat bu yükseliş 18. yy.'da bir duraklama dönemine girer. Kenar mahallelerde ve kasabalarda futbol eskisi gibi oynanamaz hale gelmeye başlamıştır. Bu gerilemenin ardındaki nedenleri araştıran sosyologlar "zaman ve mekan kıtlığının" önemli nedenler olduğunun farkına varmışlardır. Halkın futbol oynadığı sahalar genellikle kamuya aitti ve herkesin kullanımına açıktı. Fakat 17.yy.'da başlayan özelleştirmelerden bu tür araziler de nasibini alır. Çitlerle çevrilerek özelleştirilen araziler halkın kullanımına kapatılır. Artık meclis kararıyla yapılan "çitle çevirme" 18. yy.'da doruğa ulaşmıştır. Böylece halk futbol oynayacak arazilerden yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle futbolun 18. yy.'da bir mücadele aracı olarak kullanılması yaygınlaşmıştır. Bir kasaba halkının bir protestoda bulunmak, özellikle de nefret edilen "çitle çevirme"yi protesto etmek için toplanmasının en kolay yolu bir futbol maçı düzenlemekti. 5 Ağustos 1765 tarihli Northamptom Mercury dergisinde şu habere yer verilir :"Önceki Perşembe ve Cuma günlerinde West Haddon da çok sayıda kişi futbol maçı yapmak üzere toplanmıştır. Fakat toplanır toplanmaz isyancı bir kalabalığa dönüşmüşler, bir arazinin çevrilmesinde kullanılacak çitleri yakıp yıkmışlardır". Bu ihtilaflar nedeniyle arazi sahibi soylular, futbola eskisinden daha az anlayış göstermişler ve böylece belediye yetkilileri polis teşkilatının getirdiği futbol yasaklarını uygulamaya sokmuştur.
Sanayileşme sürecinin başladığı bu dönemlerde İngiltere’de futbolun çöküşü iyice ivme kazanmıştır. Yeni oluşan sanayi kent ve mahallelerinde, işçilerin boş vakitlerinde eğlenebileceği alan olmadığı gibi, kapitalizmin o erken dönemlerinde tıpkı şimdi olduğu gibi işçilere boş vakit de kalmıyordu. 14 saatlik bir mesainin ardından bir de yorucu futbol oyununa harcanacak enerjileri de yoktu zaten. Bundan sonra futbol, ancak özel okullarda yaşamını sürdürmeye çalıştı.
Futbolun afyon olarak keşfedilişi
futbol2Futbolun özel okullarda yaşamını sürdürebilmesinin nedeni futbolun evcilleştirme ve disipline etme gibi özelliklerinin keşfedilmiş olmasıdır. O dönemde soylu ya da burjuva aile çocuklarının okuduğu okullardaki öğrencilerle, soylu olmayan orta gelirli öğretmenler arasında müthiş bir iktidar mücadelesi vardı. O döneme ait birçok kaynakta öyle ciddi olaylardan söz edilir ki, bu iktidar mücadelesinin çatışmalara dönüştüğü ifade edilir. 1797 yılında asi öğrencilerin işgal ettiği Rugby School binasına askerler kılıçlarını çekerek hücum etmiş, isyana ancak böyle son verilebilmiştir. Okullarda hüküm süren bu kaosu ıslah etmeye çalışan resmi makamlar defalarca reform girişiminde bulunmalarına rağmen yalnızca bir okul müdürünün, futbolu kendi pedagojik amaçları için kullanmasıyla çalışma başarılı olmuştur. Okul müdürünün öğrencilere birtakım kurallar koyarak oynanmasına izin verdiği futbol sayesinde okulda disiplin artmaya başlamıştır. Futbolun bu evcilleştirme yönü keşfedildikten sonra, yönetenlerin yönetilenlere karşı kullandığı bir silah olmuş ve modern futbolun çeşitli dönemlerinde, çeşitli vesilelerle bu silah kullanılmıştır.
Peki bu silahın egemenler tarafından kullanılışı ne zamandan beri işçiler ve ezilenler için tehlikeli olmaya başlamıştır? Binlerce yıldır soylular ya da halk tarafından oynanan, küçük gövde gösterileri ve ayaklanmalara sahne olan futbolun, birden kitlesel tüketime dönük olarak yeniden organize edilmesi, kurumsallaşması Avrupa’da sanayileşmenin büyük bir ivme kazandığı döneme denk gelir. 1870’lerde yaşanan ekonomik ve siyasi krizin ardından Avrupa’da kurulan spor kulüplerinin sayısı hızla artmıştır. Bu kulüplerin ve buralarda oynayan oyuncuların, bunalımın en fazla yaşandığı maden ocakları ve fabrikalardan çıkması, üstelik de bu kulüplerin bizzat fabrika sahipleri tarafından kurulmuş olması, sporun ve özelde de futbolun ekonomik ve siyasi bunalımları gizleyen bir araç olduğunun apaçık bir göstergesidir. Aynı işkolunda çalışan ve sınıf çıkarları gereği dost olan, sermayeye karşı örgütlenme ihtiyacı duyan işçiler, sermayenin futbol silahına yenik düşmüşlerdir. Burjuvazi fabrikalarda futbol aracılığıyla sınıf karşıtı dostluklar yaratarak, fabrikalar arası rekabeti körüklemiş ve sonuçta yarışma sürecinde işçi-patron bir renk altında bir tarafta; yine işçi-patron başka bir renk altında karşı tarafta birbirileriyle topyekün bir mücadelenin içine itilmişlerdir. Böylece sömürü kolayca yeniden üretilmiştir. Fabrikalarda başlayan futbol üzerinden sömürü, mahalle, şehir ve ülke bazında devam etmiş ve bugün ciddi boyutlara ulaşmıştır. İki ayrı emekçi mahallesi arasında yapılan futbol karşılaşmaları taşlı sopalı kavgalara dönüşmektedir. Yine sınıf düşmanı burjuvaziye karşı uluslararası bir örgütlenmeyle mücadele etmesi gereken işçiler emekçiler, milli maçlarında kendi burjuvazisiyle kol kola girip, diğer ülkenin halkına emekçilerine küfretmekte veya saldırmaktadır. Bu durum, kaderini ancak sermayeye karşı örgütlü savaşımla değiştirebilecek olan işçilerin aleyhine olmaktadır.

Franko faşizmi ve Barça
Futbol afyonunun kitleleri uyutmasına, onların düzen sınırları içerisinde deşarj olmalarına en iyi örnek Franco faşizmi ve İspanya’dır. Bu konuda herkesin aklına Franco' nun İspanya 'yı 30 yıl boyunca 3F olan; Fiesta (şölen),Fuhuş ve Futbol ile yönettiği akla gelir. Ancak bu sözler diktatör Antonia Salazar'ın "Portekiz'i 40 yıl süreyle 3 F- Fiesta, Fadima (örgütlü din) ve Futbol ile yönettim" sözlerinden esinlenerek Franco'ya uyarlanmıştır. Tabii Franco'nun Barnebau Stadı için "Bana 150 bin kişilik uyku tulumu yapın" sözünün de, futbolun afyon olarak kullanılması konusunda Salazar'ın sözünden aşağı kalır yanı yoktur.
General Franco, 1930’ larda Avusturya, Katalonya gibi bugün İspanya sınırları içerisinde yer alan bölgelerde patlak verip tüm İspanya 'ya yayılmaya başlayan bir proleter devrimi askeri darbeyle engellemeye çalışmıştır. Daha sonra bu süreç bir iç savaşa dönüşmüş bu iç savaş 1939'da Franco güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır. Franco 1939’ dan 1975’deki ölümüne kadar ülkeyi faşist bir diktatörlükle yönetmiştir. Birçok muhalifin sürgüne gönderildiği, devrimcilerin katledildiği bu dönemde, Franco rejimi, Bask ve Katalan halklarının da kültürlerini yok etmeye çalışmış, ülkelerini işgal etmiştir. Dilleri yasaklanan, çeşitli baskılara maruz kalan bu halkların o dönemde tek tesellileri kendi futbol kulüpleri olmuştur. Futboldan bıkmış bir Katalan kadına, Barça'nın Real Madrid' i yenmesine neden sevindiği sorulduğunda şu yanıtı vermiştir: "Franco ö¬zerkliğimizi yok etti, di¬l¬imizi yasakladı ve Real Madrid taraf¬tarıydı". Franco döne¬min¬de Real maç yapmak için Barce¬lona'ya gelince Nou Camp Stadı'nın tribün¬leri yasaklanmış Katalonya bayraklarıyla donanırmış. Barça taraftarları bu maçlardan sonra en az futbolcular kadar yorgun olurlarmış. Sokaklarda "Katil Franco" diye bağıramayan insanlar bunun yerine tribünlerde Real Madridli futbolculara bağırırlardı. Katalonya varlığını sadece Nou Camp’ta sürdürüyordu ve Franco 'nun el sürmediği tek Katalan sembolü de Barça'ydı. Bugün de bu durum hala devam etmektedir. Katalan kimliğinin yeniden üretildiği ve sergilendiği yer Nou Camp'tır. Milli formanın yerine ikame edilen Barça forması Katalan kimliğinin simgesi olmuştur. Formasını kutsal olarak kabul edilmesi nedeniyle Barcelona milyonlarca dolar teklif edilmesine rağmen formasına reklam almayı reddetmektedir. Barcelona'ya "bir kulüpten öte" bir anlam yükleyen Katalanlar, Franco faşizminin bitişini; Franco'nun ölümü ile değil, Barça'nın Real'i Madrid'de 5-1 gibi farklı bir skorla yenişi ile simgelemeyi tercih ederler.
Bugün Katalonya'nın kendi bölgesel hükümeti olan "Generelitat" (özerk) var, ama 5 milyon Katalan daha fazlasını, belki de kendilerine ait bir devletin oluşmasını istiyorlar. Fakat birçok Katalanın da ayrı bir devlet kurmak yerine, tek isteklerinin bir ulusun sembollerine sahip olup, Katalonya'nın sıradan bir bölgenin ötesinde olduğunun kabul edilmesidir. Nou Camp’ta oynanan bir Real Madrid maçında açılan şu pankart, bu talebi açıkça dile getirmektedir: "Catalonia, not Spain (İspanya değil Katalonya)." Buna benzer talepler kulağımıza yakın yerlerden de gelmektedir. Karşıyaka 'nın İzmir'den bağımsız değil ama İzmir'in diğer bölgelerinden farklı olduğunun belirtilmesi adına Karşıyakalılar il trafik numaralarını kastederek ‘35 1/2 ‘ simgesini her yere taşımışlar ve ‘35 1/2 ‘simgesi KSK (Karşıyaka Spor Kulübü) ile özdeşleşmiştir.
Tekrar Katalonya'ya dönecek olursak, Katalan burjuvazisi Nou Camp’tan yükselen bu farklılık taleplerini uluslararası iktidar odaklarıyla işbirliği adına kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir. Papa'nın kulübe üye olup 108000 seri numaralı sezonluk biletin sahibi olduğunu söyleyerek övünmesi Katalanlar için gurur kaynağı olmuştur. Oysa 1936'daki devrim sırasında Katalanlar sömürü düzeninin en önemli ayaklarından biri olan Kilise kurumunu karşılarına almışlar ve Barcelona 'da yıkılmadık tek bir kilise bırakmamışlardır.
Atletic Bilbao da Barcelona kadar güçlü olmasa da İspanya'nın önemli kulüplerinden biridir. Bask ülkesinin takımı olan Atletic, Bask kökenli olmayan hiçbir oyuncu oynatmayışıyla ve kendi evindeki (San Names) başarılarıyla ün kazanmıştır. SanNames' e giden bütün rakipler korku içinde sahaya çıkmaktadır. Bu durum taraftarlar arasında "Atletic çıkınca ETA susar" şeklinde özetlenmektedir. Aslında bu cümle bile futbolun kitleleri apolitikleştirdiğinin apaçık göstergesidir. Zira Bask bölgesinin özgürlüğünü savunan ve bunun için mücadele eden ETA örgütü, bir futbol kulübüyle ikame edilmektedir.
Futbolun çeşitli şekillerde kitleleri apo¬li¬tikleştirmede bir araç olarak kullanıldığını ifade etmemize rağmen bunun tam tersi de söz konusudur. Bir ajansın habe¬rine göre, bir akademik çalış¬ma İtalya’da statların sağ ve sol ideolojiler için birer ün kazanma yerleri ol¬du¬ğunu, taraf¬tarlar arasına sız¬ma durumu¬nun son dö¬nem¬lerde arttı¬ğını ortaya çı¬kar¬dı. Genç in¬san¬ların suç a¬lış¬kanlıkları ü¬ze¬rine uzman olan Pisa Üniversitesi'nden Prof. Ampola bu çalışması için güvenlik kuvvetlerinin ajanları ile ortak bir çalışma yürütmüştür. Yapılan araştırma İtalya 1. ve 2. futbol liginde yer alan Atalanta, Fiorentina, Cenova, Venezia, Perugia, Pisa, Empoli, Liverna ve Ternana taraftarları arasında sol ideolojinin daha hakim olduğunu göstermekte. Öyle ki Atalanta 'nın Communale Stadı'nda oynanan her maçta Che Guevera'nın büyük bir posteri asılmaktadır. Hatta Josef Stalin ve Karl Marx'ın posterlerinin asıldığı stadlar da mevcuttur. Zaman zaman Enternasyonal, No Pasaran, Partizan gibi ezgiler de stadlarda çınlanmaktadır.
Buna karşılık Juventus, İnter, Lazio, Verona, Parma, Udinese ve Piacenza taraftarları arasında da aşırı sağ ideolojiler daha baskın durumda. Özellikle ırkçılık, bu takımların stadlarında hızla büyümekte. Aşırı sağ dendiğinde, bugün İtalya'da ilk akla gelen kulüp Lazio’ dur.Taraftarlarının siyah futbolcular aleyhinde yaptıkları gösteriler, "Sırp kasabı Arkan" ve faşist İtalyan diktatör Mussolini için açılan övücü pankartlar hala İtalya' nın gündeminde.

KAYNAKLAR:

- Endüstriyel Futbola Karşı Tribün Kültürü Dergisi,
- Futbol Asla Sadece Futbol Değildir; Simon Kuper, İthaki Yayınları
- Futbol A.Ş. – Christian Authier,
- Futbolun Kısa Tarihi – Theo Stemmler,
- Özgür Üniversite Forumu; "Türkiye Nereden Nereye? Sporda Dejenarosyon, Spor Etiği ve Sosyalist Etik"; Metin Kurt,
- Alsancak Stadı açık tribünü

http://www.mavidefter.org

Çocuk kalanlar...

yollayan tutbenidüşmeden on Ocak 19, 2008



- Gel oğlum kalk bakalım tahtaya, sana bir sorum var.
- Buyurun, sorun tabii öğretmenim,
- Canlılar kaça ayrılır?
- Dörde ayrılır öğretmenim...
- Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım...
- Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar...
- Çocuklarda insan değil mi oğlum? -
- Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim...
- Peki, şimdi yeniden say bakalım....
- Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar...
- Oğlum peki, insanlara ne oldu?
- Düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, düşünemeyenleri de zamanla hayvanlaştılar öğretmenim.

Özgür Bülent ÇELİK

Endüstüriyel futbola karşı: Forzalivorno!

yollayan tutbenidüşmeden on

Yer İstanbul'dur. Anadolu'dan tüm aidiyetlerini yok ederek gelen köylülerin, işçilerin göç yeridir burası. Çocuklarına ekmek götürmek isteyen her baba, her ana koşturur gündüz-gece sokaklarda, daha iyi bir yaşam için… Şiirler yazılmıştır onlara ve umutlarını yitirmemek için dizeleri ortak etmişlerdir yüreklerine. "Umut fakirin ekmeğidir." Ekmek parasına çalışan insanlar, "her insan" gibi eğlenirde… Hani o topun peşinden koşanlar… Bütün gün sıkıntıyla akıttıkları terlerini bu sefer beraber ve bambaşka bir dünyanın içinde, umutla, mutlulukla akıtmak isterler ve terlerini birbirlerine bulaştırmaktan çekinmezler. Umutsuzluk ve acıdan kurtulmak isterler. Parasızlıktan, patronları tarafından hor görülmekten, aşağılanmaktan toz-toprak-çim sahalarda kurtulur insanlığımız. Burada ast-üst ilişkisi yoktur ve özlediğimiz sınıfsızlığı, eşitliği yaşarız bir topun peşinden. Paslaşır ve paylaşırız…


İstanbul'da 1988'den 1996'ya kadar Pendik'in Topselvi semtinde oturdum. Evimizin yanında bulunan ve büyük bir olasılıkla gelecekte birkaç apartmanla muazzam bir estetik yaratacak (!) bir sahamız vardı. Nedense orası hep boş durdu. İyi ki de böyle oldu. Bütün gün boyunca yaptığımız maçları hatırlıyorum. Salya-sümük, toz-duman ve kan revan derken her günün nasıl geçtiğini şimdi düşündüğümde şaşırıyorum. Her gece üstüm başım çöplük gibi ve kanamakta olan dizler, dirsekler… Annemden her gece fırça yerdim. Ama her sabah veya her okuldan gelişte sahaya 'bekle ulan geliyorum' diyerek eve hızla gittiğimi bilirim.


Bilinçlenmeye başladıkça futbolun spordan çıktığını ve arkasında birçok sermaye grubunun, mafyanın ve sporla alakası olmayan insanların, kar kazanmak için kullandığı bir araç olduğunu; büyüdükçe bunun artık sanayileştiğini gördüm. Aslında bu olayın yakın geçmişine dönelim. 1940'lı yıllar İspanya için çok zorlu yıllardı. İspanya 'İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'yla bir yandan da iç karışıklıklarla fena halde boğuşmaktadır. Madrid ve Barcelona yani Basklar ve Katalanlar iki ayrı ülke olarak dağılmak istemektedirler. Bu yıllarda İtalyan faşist lider Musollini ve İspanya lideri Franco'nun arasından tam anlamıyla su sızmamaktadır. İki faşist, ideallerini sesszice halletmelerini sağlayacak yeni düşünceler arayışındadırlar. Dünya'da bu kadar olumsuzluğun yanında yeni bir kavram yükselişe geçmiştir : FUTBOL. Futbol insanların ilgisini öyle çekmiştir ki, insanlar zaman zaman savaşı bile unutmuşlardır. Bu dönemlerde İspanya'nın en büyük kulübü Real Madrid hem ekonomik olarak hem de futboluyla skıntılar çekmektedir. . Bütün bu gelişmeleri takip eden Franco, Musollini'ye bir haber yollar : "Sizi en kısa zamanda,yeni düşüncelerimiz için Madrid'e bekliyoruz." Musollini'den cevap kısa zamanda gelir: "Düşüncelerinizi okuyabiliyorum. Yedinci gün dönümünde Madrid'de olacağım." Madrid'in El Mayor'u yani Belediye Başkanı o yıllarda hem furbola aşık hem de iyi bir iş adamı ve mimar Santiago Ramon Bernabeu'dur. Ramon aynı zamanda Real Madrid'in eski bir futbolcusudur. Franco aynı günün sabahına Ramon'u sarayına davet eder. Ve teklifini yapar: "Sana Real Madrid'i yönetme görevi veriyorum. İtalya'nın maddi desteğiyle büyük bir stadyum yapacağız. Ancak bu stadyum için gerekli paranın ancak yarısı.Bu stadın mimarı ve herşeyini yöneten kişi sen olacaksın." Zaten bir Real Madrid aşığı olan Ramon hemen bu teklifi kabul eder ve : "Tüm varlığım Real Madrid'indir. Büyük Lider'im; şüpheniz olmasın. Verdiğiniz görevi yerine getireceğim." 1974 yılında kendi adı verilen Estadio de Santiago Bernabeu'nun açılışına tabi ki Musollini de katılır. Musollini bu olayla ilgili Baş Yaveri'ne çok önemli bir söz yazdırır: "Alın insanlık.Size en büyük oyuncağınızı armağan ediyorum. Onunla bol bol oyalayın kendinizi.Oyalayın ki benim fikirlerim yükselsin..." Fakat insan aklının durdurulamamazlığı her zamanki gibi bu düşünceleri sonuca ulaştıramamıştır.

Forza Livorno İnsanlık hem futbolu, hem bilimi, hem de özgürlüğü aynı anda yükseltmesini bilmiştir. Günümüzde hala birçok sol çevre futbolu afyon göredursun okulda, fabrikada, yollarda diyerek sokaklara taşan sol muhalefet, endüstürüyel futbolu kabul etmeyerek trübünleride doldurmakta… Dünya'da oluşan birçok harekete benzer hatta daha ciddi bir olşum var Türkiye'de. "Endüstürüyel Futbola Karşı" sloganıyla www.forzalivorno.org adlı site(miz) kuruldu. Forumda "Mamalak" takma ismini kullanan üniversite öğrencisi tarafından 4 Şubat 2006'da kurulan site, İtalya'nın Livorno takımının muhalif tavrını kendine örnek alıyor.Bir liman kenti olan Livorno'nun futbol takımının taraftarları, dünyada ABD'nin Irak işgaline karşı çıkmaları, Filistin sorununu gündeme getirmeleri ve endüstriyel futbolu kıyasıya eleştirmeleri ile tanınıyor. Livorno, Toscana bölgesini Pisa ve Grosetto şehirleri ile birlikte Akdeniz'e bağlayan, Batı İtalya'nın liman kentlerinden birisi. Bu coğrafi tanımın yanı sıra kent, İtalyan işçi sınıfı tarihinde saygın bir yere sahip. İtalyan Komünist Partisi 1921'de kurulmuştur. Bu detayı belirtmek gerekir. Koyu kızıl formasıyla öfke ve direniş ruhunun bayrağıdır Livorno Calcio. Bu şehirde 2 Aralık 2005'de oynanan ilginç bir futbol karşılasmasında dünya bir şeyi fark etti. İtalyan. O gün, bir çoğumuzun İtalyan 1. futbol ligi Serie A'daki varlığından bile habersiz olduğu Livorno takımı ile, ırkçı-faşist taraftar topluluğuyla ünlü başkentin Lazio takımı futbolun yeşil çimlerinde karşı karşıya geldi. Sahadaki savaşı skor olarak Livorno kazandı. Ama tribünlerde de savaş vardı; Livorno taraftarları zaferi Lazio'nun faşistlerinin kafasında meşaleler yakarak kutladı!... Bir anda bütün Avrupa tribünlerinin ve anti-faşistlerinin gözleri, bu mütevazi liman kentine, futbol takımına ve taraftarına çevrildi; kimdi bu yürekleri kızıl, gözleri kara insanlar?

Cristiano Lucerelli

Bu insanlardan biridir Cristiano Lucerelli. 29 yaşındaki forvet, Livornolu bir liman işçisinin çocuğudur. 12 yaşından beri Livorno trübünlerinin gediklisidir. Şehrin isyancı ruhunun bayrağı Livorno takımıysa, takımın bayrağı da Cristiano Lucarellidir. Torino, Lecce, Valencia, Atalanta gibi üst düzey takımlarda oynarken, sakat ya da cezalı olduğunda da, Livorno 'Kurva'sında yerini alıyordu. 2003'te, Torino'yu bırakıp, 100 bin avro aşağısına Livorno'ya gelmesi, onu büsbütün efsaneleştirdi. Menajeri, 'Milyonunuz Sizde Kalsın' adıyla kitaplaştırdı onun öyküsünü. Kitap şu cümleyle bitiyor: "Livorno herhangi bir takım değildir, İtalya futbolunu kurtaracak güçlerden biridir." Lucarelli 25 golle, Livorno'nun Seria A'ya çıkışında büyük rol oynadı. Otonom Tugaylar taraftar grubunun kuruluş yılı olan 1999'a selamla, 99 sırt numarasını taşıyor. "Doğduğumdan beri komünistim" demişti bir beyanatında. 1996'da 21 yaşaltı milli takımda attığı ilk golde formasını sıyırıp Che Guevaralı tişörtünü göstermişti. Bir daha milli takıma çağrılmadı. Şimdi, 'rezerv' kadroda yer alıyor. Sol yumruğuyla 'komünist selâmı' verdiği için Di Canio'ya verilenin üç katı cezaya çarptırılmıştı. Lippi onu ulusal takıma alacak dendiğinde, "Beni enterese etmez, benim ulusal takımım Livorno'dur" diyerek tavrını ortaya koymuştur.


BAL ve Trübünler
Livorno'yu tanıtırken kısa adı BAL olan "Brigate Autonome Livornesi"yi, Livorno'nun o piskopat, ateşli seyircisini yazmadan olmaz. Türkçesi "Livorno Otonom Tugayları" olan bu taraftar grubu rejime muhalif olmaları ve İtalyan Futbolunda büyük takımların bazı kapitalist patronlar elinde şekillenmesi karşısında sert tavırlar sergileyebiliyorlar. Berlusconi saç ektirmesiyle dalga geçmek için Milan deplasmanında başörtülü giden Otonom Tugayların her protestosunda bu kadar masum olmadıklarını kavgalar kızışınca eylemcilikten gelen tecrübeyle Molotof kokteyliyle saldırılarından anlıyoruz. İşlettikleri dernek mekanı olan " 1921" adını İtalyan Komünist Partisi'nin kuruluş yılından alıyor. Livorno Calcio trübünlerine uğrarsanız Irak, Küba, Filistin, Lübnan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bayrakları altınca Caio Bela marşıyla, yanınızda orak-çekiç ve Che motiflerinin olduğu insanlarla karşılaşabilirsiniz.


Sol muhalefetin her kesiminden insanlardan oluşan futbol dışında da her türlü tartışmaya açık olan forzalivorno.org da "Tarih ve Siyaset", "Kültür-Sanat ve Bilim" ve "Güncel" başlıkları ardında gayet seviyeli ve bazen akademik tartışmalar düzeyinde forumlarla karşılaşabiliyoruz. Hatta bazı spor yazarlarınında katıldığı tartışmalar bir çok insan için faydalı ve birikimsel değerler taşıyor.


İnsanın eğitim süreci ve gelişimi için temel etkinliklerden biri olan sporun, insanlığa en verimli şekilde ve amacına yönelik yapılmasını isteriz. Futbol denen spor çeşidini beğenen, seven ve oynayan kişiler olarak futbolun, kolektif, beraberlik ve birlikte hareket etme bilincini aşılayan ve insanların bedensel ve zihinsel gelişimini sağlayan bir araç olarak görmekteyiz. Kapitalist sistem her şeyi metalaştırdığı gibi, futbolu da metalaştırmakta ve onu insan üzerinden kar etmek için kullanmakta. Buna karşı spor oynamayı insan etiği oluşturan bir araç olarak gören ve hayata karşı duruşlarını her alanda olduğu gibi futboluyla da gösteren Livorno Calcio klübünden esinlenerek ve onlara olan aidiyetimizi kaybetmeyerek kurduğumuz bu siteyi destekliyoruz. Nasıl ki hepimiz aynı gökyüzü altında yaşayan insanlarsak, aynı sahada top koşturuyoruz. Yanı enternasyonel bir yaşamı futbolla da savunuyoruz. Hayatta roller alırız ve bunu uygularız. Baba oluruz, bir işçi ya da futbolcu. Önemli olan bu rolleri insan etiğine en uygun bir biçimde yapmaktır. Hayata soldan bakan insanlarız ve doğal olarak futbol anlayışında da insanlığı, eşitliği, kardeşliği ve beraberliği savunacağız. Her yer kurtarılmalı öyle değil mi? Sonuçta artık sahalar futbol üreten fabrikalara çevrilmiştir. Bu fabrikanın işçileri futbolculardır. Her türlü sömürüye karşı olarak bu fabrikayı da düzeltmemiz gerekiyor.


Gelgelelim Topselvimize.. Orada hala o arsa boş ve hala çocuklar top koşturuyorlar. Sadece beraberliği ve arkadaşlıkları tadan bu çocuklar ileride bilmiyorlar ki severek ve beraber yaşadıkları bu güzellikleri kullanan ve bunun üzerinden kar kazanan insanların pençelerine düşecekler. Bunu kabul etmiyor ve trübünlerde ortak ve etik spor-sporcu-taraftar anlayışını artırmak istiyoruz.


RED Dergisi 7. Sayı Mayıs 2007
Mehmet Şafak Sarı

Seni Sevmek

yollayan tutbenidüşmeden on Ocak 11, 2008



Seni Sevmek

Seni sevmek balığı Urfa’da avlamaktır
Balıklı gölde yasak olduğu için güzeldir
Seni sevmek Munzur dağlarında kamalı keklik avıdır
Hani keklikler yorulur da kara düşünce kalkamaz...

Seni sevmek yedisinde bir sabinin günlük gelirine konmaktır
Alaca şafakta çıkmıştır yola
Simidinin yarısını satmıştır
Yüreği küçülmüştür elleri büyüdükçe...

Seni sevmek bir trencinin tren altında kalması gibidir
Çığlığı düdük sesine
Hasreti raylara takılı kalır...

Seni sevmek kaşarlaşmış bir celladın kendini asması gibidir
Asılı cesede bakıp ta hem ağlar hem güler ya
Oysa bir avuç gözyaşıdır bedenini astıklarından arta kalan...

Seni sevmek zordur güzelim
Seni sevmek çelişkilidir
Ölümle yaşamın kardeşçe birliğidir
Ölünün mezarı görüp vazgeçmesi gibidir
Buna rağmen seni sevmek güzeldir...

İlyas Salman

Franz Kafka'dan Sözler

yollayan tutbenidüşmeden on Ocak 10, 2008

http://www.themodernword.com/kafka/images/kafka_main.jpg

öf dedi fare. dünya da günden güne daraliyor. ilkin bir genisti ki, korktum, kostum ileri, uzakta sagli sollu duvarlari görür görmez dünyalar benim oldu. ama bu uzun duvarlar da bir çabuk birbirlerine dogru ilerliyor ki, en son odadayim iste; orada, kösede de kapan duruyor, gide gide kisilacagim kapana.
kedi: sen de öyleyse yönünü degistir, dedi ve fareyi kedi yedi.







"kim terkedilmis bir hayat yasar, ama yine de bazen insanlar arasina karismak istegini duyarsa, kim günün degisik zamanlarini, havadaki, is durumundaki vb. degisiklikleri dikkate alarak tutunabilecegi bir insan kolu görmek isterse, sokaga bakan bir pencere olmadan uzun süre yapamaz"








"düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur."







av köpekleri henüz avluda oynuyorlar; ama avları daha şimdiden ormanın içinde ne kadar hızlı koşarlarsa koşsunlar, ellerinden kaçamayacaklar..







bürokrat için insanca ilişkiler değil, yalnızca nesne ilişkileri vardır. insan evraka dönüşür. evraka verilen sayı ile belirgin kılınan, ölmüş bir varlık olarak evrakın akışına girer. bu varlık şahsen çağrıldığı zaman bile bir kişi değil, yalnızca 'olay'dır. 'konu' ile ilgili olmayan ne varsa akıp gitmiştir. resmi dairelerin koridorları aşağılanma kokar. sigara içmek kesinlikle yasaktır. bu yasağın kapsamına soluk almak da girer. buna karşılık yürek çarpıntısına izin vardır, dahası çarpıntı olması istenen bir şeydir. her türlü ümit uçup gider. kapıdan kapıya gönderilen kişiye suçluluk duygusu aşılanır. buraya giren, yalnızca bir vizite kağıdı ya da pasaportunun uzatılmasını istese bile kendini suçlu duyumsar. en iyi olasılıkla bir dilek sahibidir, aslında ise suçludur..







''kargalar, bir tek karganin göğü yok edebilecegini ileri sürer. ona kuşku yok; ama göklerin kulagı duymaz böyle bir savı, çünkü gökler kargaların yokluğu demektir.''







"yaşama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak..."






"bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur."






belki bir şeylere sahipsin, ama kendi varlığın yok savına verdiği cevap, bir titreme ve yürek çarpıntısı oldu sadece..





bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir : masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü..





bir merdivenin üzerine basılmaktan yeterince çukurlaşmamış basamağı, basamağın kendi açısından, ıssız çakılmış bir tahta parçasıdır yalnız.





"odandan cikman gerekmez,masanda oturmaya devam et ve dinle..
dinleme bile,sadece bekle..bekleme bile
gercekten sakin ve yalniz ol
dunya ozgurce sunacaktir kendini sana..
maskesinden siyrilmak icin baska secenegi yok
husu icinde yuvarlanacaktir ayaklarinin dibine..."

Bağlantının Koptuğu An

yollayan tutbenidüşmeden on Ocak 05, 2008

Bağlantının Koptuğu An ve o cümle. Hoşgörü sınırlarını zorlamıştım. Ama bu cümleden sonra bütün ilişki bitti. Kendisine hayat boyu başarılar. :-)

http://www.suicidekiss.com/graphics/pictures/albums/gothic/in-love-and-death.jpg




''Senin de benim gibi düşünmeni istiyorum''

M.A

Melike Demirağ - Arkadaş

yollayan tutbenidüşmeden on