Renklerin Kaynaşması

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 29, 2007











Eşekler Uçarsa

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 25, 2007

Ne demiştik, sene 2001. O yıl, hiçbir İtalyan’ın beklemediği bir olay olmuş ve 19-22 yaşlarında oyunculardan kurulu bir “mahalle takımı”, dünyanın en pahalı ligi olarak kabul edilen “Serie A”ya yükselmişti!

Size Chievo’dan bahsediyorum. 1929′da bir pastane sahibi tarafından kurulan ve 1986′ya kadar da küçük bir pastane takımı olarak kalan Chievo Verona’dan…

http://kassiesa.com/uefaclubs/images/Chievo-Verona.png

1986′da İtalyan dördüncü ligi olan C2′ye yükselen bu mahalle takımı, Alberto Malesani adında pek kimsenin tanımadığı bir antrenör ile çalışmaya başlar. Malesani, 2.500 kişinin yaşadığı Chievo kasabasının takımını, “sokaktan toplanan” yetenekli gençlerle “Serie B”ye yani İtalyan İkinci ligine kadar taşır. Sokaktan toplanan gençlerle Chievo Verona takımı, önüne geleni devirmeye başlamıştır.

Verona kentinin bu fakir pastane takımının seyircisi de fazla değildir. Kendi evinde 1.500, deplasmanda ise 500 biletli “tifosi”si vardır. Aynı kentin birinci ligde oynayan zengin ve başarılı temsilcisi takımın maçlarında ise 45.000 kişilik stad tıkabasa dolmaktadır.

Chievo Verona’dan bahsedince, ezeli rakibi Hellas Verona’dan bahsetmemek olmaz. Her iki takım birbirinin antitezi gibidir: Hellas Verona zengin, Chievo Verona ise “alabildiğine” fakirdir. Hellas Verona yaşlı ama fiyatı ucuzlamış şöhretleri kadrosuna katarken, Chievo sokaktan yetenekleri gençleri toparlar. Taraftarlarda ise tam tersi söz konusudur: Gençler Hellas Verona’yı, yaşı 30′u geçenlerse Chievo’yu tutar. Dünyanın ilk taraftar organizasyonlarından biri olan “Brigate Gialloblu” (Sarılacivert tugaylar) bile ortadan bölünmüştür: Aşırı sağcı çoğunluk Hellas’ı tutarken, solcu azınlık Chievo yanlısıdır.

Dördüncü lige bile 57 yıl sonra çıkabilen Chievo Verona, Hellas taraftarları tarafından yıllarca çeşitli fıkralara konu edilir. Esprilerin en ünlüsü şudur: “Eşekler uçmaya başladığında ancak, Verona Chievo birinci lige çıkar!”

Peki, sonunda ne mi oldu?

Biliyorsunuz aslında: Eşekler kanatlandı… Hem “mecazi” hem de “gerçek” anlamda!

“Mahalle takımı” Chievo Verona, 2001 sezonunda birinci lige çıktığında takımın formasına “uçan eşek” sembolü konur, taraftarlarının adı ise “Mussi Volanti” yani “Uçan Eşekler”e çıkar! Tüm sezon boyunca deplasmanlarda tribünde kanatlı bir eşek heykeli dolaştırılır :)…

Uçan Eşekler, 2001-2002 adımını attıkları “Serie A”da efsanevi antrenörleri Luigi Del Neri ile önlerine geleni devirmeye devam ettiler, 26 hafta boyunca liderlik koltuğunu kimseye kaptırmayan Chievo Verona, prese dayanan ve göze hoş gelen futbolu ile tüm dünyadan kendine taraftar topladı. Gün geldi, fanatikliğiyle tanınan Milan taraftarları bile sahadaki kendi takımlarını bırakıp, canını dişine takarak oynayan rakip Chievo’yu desteklediler.

O gündür bu gündür Serie A’da Milan, Fiorentina, Juventus gibi devleri sık sık deviren Chievo Verona, milyon dolarlar olmadan da futbol oynanabileceğini dünyaya ispatlamaya devam ediyor.

Chievo bir sembol. Geçen yıl Brezilya’nın en fakir bölgelerinden biri olan Alto de Mateus’da evsiz ve yoksul gençler için bir futbol okulu ve “Chievo Brasil” takımını kuran “Uçan Eşekler”, 10 yıl sonra dünyanın en pahalı ligi olan Serie A’yı kazanmanın planlarını yapıyor. Üstelik milyon dolarlar saçarak değil, “sokak futbolu”ndan yeni Pele’ler çıkararak…

Chievo Verona’nın formasında hâlâ o ilk “pastane”nin yani Paluani’nin reklamı var. Paluani mi? Onlar artık İtalya’nın önemli ekmek üreticilerinden biri…

‘AB çok önemsenecek bir hedef değil ve olmamalı. Mesela AB’lilerin okuma ortalaması günlük 24 dakika. Yani günün ancak 50’de birini okumaya ayırıyorlar. Bu çok düşük bir ortalama... Ya Türkiye’nin? .... 6 saniye!’

Çağdaş toplum örgütlü toplumdur. Ne kadar örgütlenme bilincin yüksek, o kadar gelişmiş ülkesin.Bakın Türkiye’de halen 74 bin 484 dernek var. Daha önce kurulduğu halde kapatılan, kapanan dernek sayısı ise 113 bin 219.

74 bin de fena rakam değil. Dernek başına bin üye olsa, herkes dernek üyesi demek. Peki kaç dernek üyesi var Türkiye’de? Sıkı durun, tamı tamamına 1 milyon 367 bin! Yani; dernek başına 20 üye! Bu demektir ki 55 kişiden birisi dernek üyesi bu ülkede.

Son rakamlara göre en çok dernek İstanbul’da, 15 bin 36 dernek var, Türkiye’deki derneklerin yaklaşık 5’de biri. Ankara’da 7 bin 798. O da derneklerin onda biri ediyor. İzmir ise 3.869, Bursa 2.839, Kocaeli 2.171 diye gidiyor. Hadi sondakileri de vereyim. Şırnak 65, Tunceli 75, Kilis 80, Hakkari 95, Ardahan 99, Bingöl 108, Muş 112… Ankara, başkentimiz göğsümüzü kabartıyor bu alanda. Son iki yıl içinde, nüfusuna oranla en çok örgütlenen kent Ankara çünkü. İki yıl önce 6 bin 786 olan dernek sayısı, birden 7 bin 798 oluvermiş. Yazıyla bin on dernek artmış. Günde birbuçuk dernek kurulmuş demek ki son iki yılda… Niye peki? Bu derneklerin yarıdan fazlası tombalacı da onun için. Kumar oynatılıyor anlayacağınız!’


‘İsveç’in nüfusu 8.1 milyon. Dernek üyelerinin sayısı... 26 milyon. Şimdi karşılaştırıp farkı siz çıkarın! Ha bir şeyi unuttum, bu 74 bin derneğin, 14.403 Cami Yaptırma ve Kuran Kursu derneği!’


Türkiye’de din görevlisi memur sayısı 87bin , cami sayısı 77 bin ama okul sayısı 67 bin . Yani 345 kişiye bir cami düşüyor Halen 1140 caminin de inşaatı sürüyor. 82 ilde Diyanet’e bağlı Kuran Kursu var ve sayıları 3bin 852 . Buna karşılık 160 bin civarında öğretmen açığı var. Dahası;

Hastane sayısı: 1220 (60 bin kişiye bir hastane düşüyor) Sağlık Ocağı sayısı : 6300 (Çoğu alt yapıdan yoksun, çoğunda hekim yok veya yetersiz), Doktor sayısı: 77.344 ( Her 870 kişiye 1 doktor düşüyor) Hastane yatak sayısı: 189 bin’

Yani aynı anda 189 bin kişi hastanede yatabilirken, Camilerde 26 milyon kişi namaz kılabiliyor Buna rağmen; önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde yapılması planlanan sağlık kuruluşu/hastane sayısı 30-40 iken,anımsayın az önce söyledim, inşaatı süren cami sayısı 1140. Dahası Türkiye'de her 345 kişiye bir cami düşerken, 60 bin kişiye bir hastane düşüyor

Almanya'da 70 bin Sağlık Kuruluşuna karşı, 8 bin kilise, Fransa'da 60 bin sağlık kuruluşuna karşı, 9 bin kilise var. Almanya'da 11 332 , Fransa'da 4 bin kütüphane varken, 70 milyon nüfusu olan Türkiye'de sadece 1435 kütüphane var. Türkiye'de sadece 13 ilde Devlet Tiyatrosu var. Türkiye'de, sadece 1 opera, 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var.

Türkiye'de, biliyorsunuz dini faaliyetler için kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı var.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1997 yılı bütçesi 66 trilyon YTL. iken, 2006 yılı bütçesi 1.2 katrilyon YTL oldu. Yani 8 Bakanlığın bütçesi, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden daha az Başka bir ifadeyle, 4 bakanlığın toplam bütçesi ile 22 üniversitenin toplam bütçesi, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine eşit. ‘



‘Türkiye’nin 80 yıllık iç borcu 90 milyar dolar iken ; AKP döneminde iç borç 198 milyar dolara ulaşmış. Yani iç borç dört yılda 108 milyar dolar artmış.

80 yıllık kamu dış borcu 63 milyar dolar; AKP dönemi 71 milyar dolar. Sadece 4 yılda 8 milyar dolar artmış.

80 yıllık özel sektör dış borcu 45 milyar dolar iken; AKP döneminde 118 milyar dolara çıkmış. Yani 4 yılda 73 milyar dolar çoğalmış.


Ve AKP döneminde 30 milyar dolarlık özelleştirme yapılmış. Bu da AKP'nin borç hanesine eklenebilir. Özetle, Cumhuriyet'in 80 yıllık borç toplamı 198 milyar dolar; AKP'nin 4 yılda yaptığı borç 185 milyar dolar. Buna 30 milyar dolar özelleştirme gelirini eklersek 215 milyar dolar yapar. 2003 başında bireylerin taksitli satış ve kredi borcu 2.5 milyar dolar iken, bu miktar AKP sayesinde 65 milyar dolara çıkmış.’

Söyleşi böylece tamamlanıyor. Daha eğitim düzeyi, standartı, açlık sınırı, gelir dağılımına girmedik üstelik. Çocuklar ise dayak yemiş gibi çıkmış gözüküyor.

Irak'ta yağmalanan insanlık tarihi

yollayan tutbenidüşmeden on

ABD işgalinin ardından ülkedeki arkeolojik alan ve müzeler ciddi tahribata uğradı, çok sayıda eser çalındı.

Irak'ta yağmalanan insanlık tarihi

Dünyadaki müzecilere göre Irak'taki müzelerin yağmalanması, bu alanda II. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan en büyük hırsızlık.

Moğolların 1258'de Bağdat'ı yakıp yıkması, İskenderiye Kütüphanesi'nin 5. yüzyılda yakılması gibi, Irak'ın ABD tarafından 2003 yılında işgalinden sonra müzelerin ve arkeolojik alanların yağmalanması insanlık tarihine kara bir sayfa olarak açıldı. Ayaklar altına alınan sadece bir ülkenin kültürü değil, dünya mirasıydı. Mezopotamya'nın kalbini taşıyan bugünkü Irak, binlerce arkeolojik bölgeye sahip bir ülke. Ne yazık ki bunlardan bazılarının üzerine ABD ve İngiliz uçakları bombalar yağdırdı. 2003'te başta Irak Ulusal Müzesi'nde (Bağdat Müzesi) olmak üzere yağmalama sırasında yaşananlar, saldırıları gerçekleştiren insanların profesyonel olmadığını gösteriyordu. Ellerine ne geçiyorsa alıyorlar ya da kırıyorlardı. Yağmacılar arasında kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanlar vardı. Eğitimsiz insanlardı. Bu insanların çoğu yoksul Şii bölgesinden geliyordu. Uzak bir köşede bulunan İslami el yazmaları, İbranice yazılar ve binanın zeminindeki eserler yağmadan kurtulabilmişti ancak. Bu arada, insan bir yandan soruyor kendisine, Irak'a birkaç kuruş para biriktirmek için ya da "ramboluk" yapmaya giden ABD'li genç askerler Sumer kültüründen, Mezopotamya'nın medeniyetin beşiği olduğundan haberdar mıydı? Geçmişi ancak birkaç yüzyıla dayanan ABD'nin askeri, geçmişi 5 bin yıl öncesine giden insanlık tarihini korumayı kendiliğinden akıl edebilir miydi?

ABD'DE TEPKİ

ABD'de bile bazı sanat çevreleri de hükümete Irak'taki hastane, okul ve kültürel öğeleri içeren binaların vurulmaması, korunması çağrısında bulunmuştu, ancak seslerini yeterince duyuramadılar. Bush yönetimine kültürel konularda danışmanlık veren iki kişi istifa etti. Baltimore'daki Walters Art Gallery'nin Müdürü Gary Vikan "Benzin nasıl arabalarımız için gerekliyse, Sumerlerden kalan tabletlerin de geçmişimiz için o kadar önemli olduğunu bir anlamış olsaydık, bunlar olmazdı" diyerek isyan ediyordu.

SAKLANAN ESERLER

Neyse ki çalınan 15 bin parça eserden yaklaşık yarısı daha sonra geri geldi. Bazı eserler de saklı olduğu için kurtulmuştu. Müzenin çevresindeki saklı beş güvenlik odasında, merkez bankasının altındaki mahzenlerde ve Bağdat'ın çevresinde yeraltı sığınaklarında binlerce parça saklıydı. ABD işgalinin ardından Bağdat'ta her köşede gerçek ya da sahte tarihi eserler pazarlanıyordu. Ancak sahtecilik öylesine gelişmişti ki bu eserler üzerinde bile Irak Ulusal Müzesi mührü vardı. Dünyadaki müzecilere göre Irak'taki müzelerin yağmalanması, bu alanda II. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan en büyük hırsızlıktı.

Bu arada, ABD işgali başlamadan da bazı tarihi eserlerin çalındığı iddia edildi. Hatta Saddam 'ın oğlu Uday 'ın uluslararası pazarlarda sattığı tarihi eserlerden milyonlar kazandığı ileri sürülüyordu. Irak Ulusal Müzesi, 1921'de Irak'ın sınırlarını çizen İngiliz arkeolog ve casus Gertrude Bell tarafından kuruldu. Müze, 1991 yılında Körfez Savaşı yüzünden kapattığı kapılarını 10 yıl sonra yeniden açmıştı.

Piyasa ekonomisi Fadime ekonomisi gibidur

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 20, 2007

Piyasa ekonomisi Fadime ekonomisi gibidur

Bizum Gudukli Zeki merakli uşaktur. Geçenlerde kafasina takilmiş, Laz Marks emice dedi, bu bet muncurli holding ekonomistleri, ‘Pilanli ve pirogramli ekonomi küme düşmiştur. Piyasa ekonomisi tek gerçektur' deyiler. Ben işun içinden çikamadum, dedi.

Uşağum, bizum bi Karabaş varidi. Post-moderin bi kutav idi. (Kutav: Çöpek) Hangi kapiya bağlarsan, bir günde yeni sahibine alişur ve onun nami hesabina afkururdi. (Afkurmak: Havlamak) Bunlarun yaptuği iş da budur. Bu çürumiş soygun sistemini temize çikarmak içun durduklari holdingun kapisinda afkurmaktadurlar.

Piyasa ekonomisi Fadime ekonomisi gibidur. Bizum Fadime para görmesun, hemen çar çur eder. Yaruni düşunmez. Bunlarun uretumi da tuketumi da anti demokratuk ve istifçidur. Tüketicilerun bilinçli olarak ifade ettukleri gereksinumlerini ve önceluklerini hesaba katmazlar. Özel mülçiyetun egemen olduği bir rejimde meta uretumi, anarşi içinde yapilur. Haçan boyle bir rejumde, ureticilere uretilmesi gereken metalarun cinsini cibilliyetini ve miktarini gösterecek hiçbir organ yoktur. Bakunuz; geçen sene Peşuktaş'ta 15 tane sitoper, 9 tane kaleci ve 56 tane da top toplayici çocuk varidi. Niçun, çunki piyasa kurallarini işleten yoneticiler, geline altun takar gibi takuma oyinci takti. 15 tane bilezuk gelini üzmez ama 15 tane sitoper takumi ne hale geturdi gördunuz.

Uretimde rekabet ve anarşi, özel mülçiyet üzerine kurilan meta uretiminun yasasidur. Her üretici pazara sürduği metanun satişindan, mümkun olan en yüksek kari sağlamaya çalişur. Ama uretici, ureteceği metadan ne kadar talep edileceğini önceden doğri olarak kesturemez. Bilduği yalnuzca, o metaya talebun geçen sefer yüksek olduğidur ve o metadan olabilduğince çok uretmeye çalişur. Fakat diğer üreticiler de ayni şekilde hareket edince, talebi büyük ölçüde aşan miktarda mal uretilmiş olur ve ureticiler sezoni Fener gibi kupasuz kapatur.
Örnek verelum: Foter Osman bir milyon dolara sahip bulunmaktadur. Para oyle yattuği yerde büyumez, sermayeye dönişmez. Para dolaşuma girmelidur. Foter Osman para sahibi dostlarina danişur, sorup sorişturur. Bizum koloti kafali Foter Osman parasini nereye yaturmalidur? En soninda bulur. Hamsi işleme fabrikasi kuracaktur.

Çünki hamsi satişi geçen sene çok eyi gitmişidi ve epey bir insan taka yükiyle para kazanmişidi. Foter Osman hemen hamsi işleme fabrikasini kurar. Ula işe bak!.. Ayni fikir Patapat Süleyman'un da aklina gelmiştur, hatta Kanser Şaban'un da. Ve hepsi ayni anda hamsi işleme fabrikasi kurar.

Gayri Safi Milli Hamsi

Alti ay sonra Tirabizon'da bir süri hamsi işleme fabrikasi kurulmiştur. Depolar hamsi sitoklariyla dolmiştur. Her yerde tabelalar, reklamlar, afişler; Trabizonsipor'un formasindan, Avni Aker Sitadi'nun saha içi reklamlarina kadar her yer hamsidur.

Ve fabrikalar tam randumanla çalişmasini sürdurmektedurler.
Ortaya çikan bu durumi ne Foter Osman, ne Patapat Süleyman, ne de Kanser Şaban önceden görebilmiştur. Halk artuk hamsi satun almaz olmiştur. Foter Osman fiyatlari 2 ytl, Patapat 2,5 ytl, Kanser Şaban da 3 ytl düşurur. Buni gören Foter Osman 4 ytl indurerek işlenmiş hamsiyi zararina satmaya başlar. İşler daha da kötileşur. Piyasa hamsiye doymiştur artuk.

Ve birdenbire, sitop! Patapat Süleyman fabrikasinun faaliyetine son, çalişturduği iki bin işçiye de yol vermiştur. Ertesi gün Kanser Şaban'un fabrikasi da kapanur. Kisa bir süre sonra da Foter Osman topi atar. Binlerce işçi boşta kalmıştır.

Aradan bir iki yıl geçer. Hamsi furyasi unutulmiştur. Halk yeniden hamsi satun almaya koşar. Balukhaneler boşalur. Bütün hamsiler tükenur. Ula ilaç içun, bir tane hamsi yoktur. Fiyatlar yükselmektedur. Bu sefer Foter Osman yoktur ama bu tatlı işe Kivirzivir Resul girişmiştur. Ama aynı fikir, başka zeki ve becerukli insanlarun aklina da gelur; Maraz Ali, Yanuk Necati ve Kavara Behçet da hamsi işleme fabrikasi kurmiştur. Ve tarih yinelenur.

Kapitalist rekabet, kimi ureticiyi yikıma ve kimi ureticiyi ortadan silinup kaybolmaya ve diğer bazilarini da zenginluğe göturur.

Kapitalizumde ureticiler, kendi üretumlerini başka işletmelerle ve tüketicilerle uyumli hale geturemezler. Anarşi işte buradadur, yani plansuz, duzensiz bir üretim yapilmasindadur.

Daha fazla kar elde etme uğrina, ureticiler arasinda yürutilen rekabet ve savaşum, uretimdeki anarşiyi şiddetlendurmektedur.

Vada ya da Akses Paçisi

Günumuzun tüketicisi da bir acayiptur. Kiredi kartini övunerek taşimaktadur. Misal bizum Kivirivir Resul. Bu arahana kafalinun 3 tane kiredi karti vardur, üçüni da haboyle gömleğinun cebine koyup, beyuk bir havayla cümle aleme göstermektedur. Sanki İstiklal Savaşi Madalyasi taşiyayi. Ula koloti kafali, bu kiredi karti deduğun nane nedur? Veresiye defterinun evrim geçurmiş halidur. Akses paçisinun (Paçi : Kiz) peşine takilup, olmayan parayi harcarsan, yulari kapitalizume kapturursun. Ondan sonra da finans oligarşisi seni vadalayup durur.

Eskiden, bakkala veresiye yazdurmak içun kimsenun olmaduği bir ani kollardun. Herkez çiktuktan sonra mahçupça bakkala girer, alişverişuni veresiye defterine yazdururdun.

Peçiii, neden şimdi göğsuni gere gere kredi kartuni kullanayisun?

Bu, param yok, veresiye yazdurayirum anlamina gelmeyi mi?

Ama avradini kestuğumun kapitalizumi kiredi kartini bir prestij göstergesi haline geturmiştur. Bir insanun cebinde 5 tane kiredi karti varsa, aslinda beş ayri veresiye defteriyle gezeyi demektur. Gururlanmak bir yana, dövünmesi gerekurken buni bir pokmiş gibi göstereyisun.

Anliyacağunuz; üretimdeki anarşiyi aynen tüketicilere da sirayet ettirmişlerdur.

Onlar pilansuz pirogramsuz üreturken, bizum vada kurbani tüketicumuz da ota boka saldurup, tüketum anarşisi yaratmaktadur.

Yarattuklari anarşiyi bir başka anarşiyle çözmeğe çalişmaktadurlar; pilansuz pirogramsuz üretime, pilansuz pirogramsuz tüketim.

Yani senun anlayacağun Gudukli Zeki uşağum, kapitalizum, bütün masalari hileli olan bir kumarhane gibidur. Soninda kaybeden kesinlukle halktur, tüketicidur.

Unutma, piyasa onlarun piyasasidur, senun değil.

Bol bol taze hamsi ye, fosfori eksuk etma uşağum.

Hamsi Güni

Ula uşaklar, 5 Kasim pazar güni hamsilerunuzi imzalayirum

5 Kasim pazar güni, Tüyap Kitap Fuari'nda hamsilerunuzi imzalayacağum. Herkes gelurken hamsisini yaninda getursun. "Ben daha hamsi alamadum, yok efendum bulamadum" diyenler da merak etmesun, haçan ha burada vardur da. Unutmayun, saat 16 - 18 arasinda oriyayim.

Laz Marks Emice

Dostluk

yollayan tutbenidüşmeden on


yaralı olsa da düşmez dalından;

bu yürek

bu yürek benzemez serçe kuşuna

serçe kuşuna!

Nazım HİKMET

FORZALİVORNO RUHU

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 19, 2007



Livorno’nu golcüsü Lucarelli, paranın egemenliğine ve ırkçılığa karşı yükselttiği sesiyle ezilenlerin umudu oldu

1975 yılında İtalya’nın liman kenti Livorno’nun yoksul Shangai mahallesinde liman işçisi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Cristiano Lucarelli’nin çocukluk günlerinde aklında kalan en önemli şeyler, evin içinde top oynarken ev eşyalarına verdiği zarardan dolayı tavan arasında gizlenmiş toplar ve yoksulların umudu Che Guevera olma özlemiymiş. Bu özlemiyle ümit milli takımda oynarken attığı bir golden sonra Che baskılı tişörtünü gösterdiği için uyarı almış ve bir daha milli takıma çağrılmamış. Lucarelli bu olaydan sonra tepkisini, “doğuştan komünistim” diyerek ortaya koydu.
12 yaşından beri Livorno tribünlerinin gediklisi olan ve Livorno’nun altyapısında oynayan Lucarelli 92-93 yılında profesyonel olarak Cuoiopelli’de başlayan futbol yaşamını Perugia, Atalanta, Valencia, Lecce ve Torino’da sürdürdü. Torino’da cezalı olduğu haftalar Livorno tribünlerindeki yerini ve taraftar topluluğu Otonom Tugayları’nı yalnız bırakmayan Lucarelli, 2003 yılında Seri A ve Torino’yu bırakıp 100 bin euro aşağısına, “milyonunuz sizde kalsın” diyerek Seri B’ye çocukluk aşkı, kolunda armasını taşıdığı Livorno’ya transfer oldu ve Otonom Tugayları’nın kuruluş yılını gösteren 99 numaralı formasına kavuştu.
Lucarelli, 2004’te 55 yıl sonra Livorno’nun Seri A’ya çıkmasında da önemli bir rol oynadı. Livorno taraftarlarının şampiyon olduktan sonra gara astıkları “Slvio geliyoruz” pankartına Lucarelli, “En sevmediğim takım Milan, en sevmediğim kişi ise Berlusconi (neo-faşist Milan başkanı ve İtalyan başbakanı)dir” diyerek destek verdi.
‘Para önemli değil’
Küba’da engelliler hastanesi açma projesi olan Lucarelli için, Che’nin kızı Aleida “Che, Cristiano’yu tanısaydı onunla gurur duyardı” diye konuşuyor. Bu arada Livorno ile Küba’nın Havana’da maç yapması için çalışmalar ise sürüyor.
Geçen yıl 15. haftada Livorno ile Lazio arasında oynanan maçta, Lazio durumu
1-1’e getirince, faşistliğini ve Musollini’ye hayranlığını her yerde dile getiren Di Canio’nun verdiği nazi selamına, Lucarelli, Livorno’yu 2-1 öne geçirince, sol yumruğunu sıkarak yanıt verince, bu iki futbolcu da ceza kuruluna sevk edildiler. İtalya Futbol Federasyonu Di Canio’ya 3 maç, Lucarelli’ye ise 6 maç ceza vererek futbola siyaseti bulaştırmadığını gösterdi!..
Lucarelli, “Geçen yıl Seri A’da bizden başka dört takımın taraftarı Che Guevera pankartı açtı. Bu takımlar Modena, Ancona, Empoli, Perugia . Belki tesadüf ama bu dört takım da küme düştü” diyerek Berlusconi’nin çalışanı gözüyle bakılan federasyon başkanı Galliani’ye iyi dileklerini göstermekten de geri durmadı.
Bu yıl Zenit Petesburg’un 3 milyon dolarlık süper transfer teklifini kabul etmeyen Lucarelli, paranın hiçbir zaman hayatındaki en önemli faktör olmadığını belirtiyor.
Irkçılığa karşı ders veriyor
Lucarelli’nin ailesi hala Livorno’da sıradan bir semtte yaşıyor. Lucarelli’nin futboldan yıllık kazancı yaklaşık 600 bin euro. Bu, Shevchenko’nun kazancının yaklaşık 15’te 1’i. Oysa Lucarelli, 2004-2005 sezonunda 29 golle gol kralı olup Shevchenko’yu geride bırakmıştı. Lazio maçından sonra tutuklanan taraftarları otobüs kiralayarak Livorno’ya getiren Lucarelli, şimdi boş zamanlarında Livorno’da okullarda futbol konusunda ve futboldaki ırkçılığa karşı dersler veriyor.
“Livorno herhangi bir takım değildir. İtalyan futbolunu kurtaracak güçlerden biridir” demesinden sonra İtalyan futbolunda Milan, Juventus ve Lazio’nun adlarının karıştığı şike ve hakem skandalı patlayınca, Lucarelli’nin bu kulüplere yönelik nefretinde ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.

Kars

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 17, 2007


Kars
Babama


Kıştır kirpiklerinin de kış ucunda.
kar basar da yolların beline,
başlar bir kentin çırpınışı...
Kars babaların da Karsı güzel ustam!..
ekmek değil, soğan değil
çay-şeker parası...

Bahardır hangi kapıdan da girsen,
açılır aynı hayata hepsi bir biraz Kürt, biraz Azeri...
Kars annelerin de Karsı
yad değil, yaban değil...
uzatır memesini komşunun kızına sütünde yayla çiçekleri...

Yazdır taş kabartmalı yapılarıyla
ya Baltıkta bir mola,
ya Kafkastan süzülmüş damla...
Kars halkların da Karsı
gündöndü değil, günebakan değil...
bağırır satıcıları
Simişko!.. Simişko!..*

Güzdür geçirgen kahvelerde onca yaşlı
yaslamış türkülere buzlu sırtını,
yüzünde yılların yenik ıslığı...
Kars dedelerin de Karsı
mal değil, mülk değil
bir sela sesi
hani ayağın bir boşluğa düşerkenki...

Kars hepimizin Karşı, güzel ustam!..
hepimiz kadar yakın
ve hepimize karşı...



Simişko!..*:Rusça'da Ayçiceği
BÜLENT ŞAMCI
Evrensel Kültür'den alıntıdır....

Cüneyit Arkın manifesto gibisinden...

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 13, 2007

Cüneyt Arkın'dan komünist manifesto gibi sözler!.. Türkiye film endüstrisi, şimdilerde, oğlunu ameliyat ettirebilmek için 150 bin dolar karşılığında yattığı patronuna aşık ettirilen sahte masal kahramanlarıyla dolu diziler çekiyor. Ama bakın, işçi hareketinin yükseldiği dönemlerde ne filmler çevriliyormuş...

Eto ve Nedim

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 09, 2007

Yazmayayım diyorum ama nereye kadar bu adamlardan bahsetmeden olmaz ki. Ya tiplere bakın özenle seçmişler benim için sanki. İşte arkadaşlarım. Eto ve Nedim. Böyle biraz garip görünüyorlar ama yanlış anlamayın normal zamanları bunlar. :-) Benim yaşlarımdalar ama ikisinin yaş ortalaması benden düşük.

Dünyanın enleri

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 08, 2007

İşte dünyanın en büyük Pizzası ;



En Büyük Geyik ;



En Ulu Ağaç



En Büyük Kurbaaa ;



En Büyük Örümcek ;



Dünyanın En Büyük Top Bataryası;



Dünyanın En Büyük Baseball Sopası;



Dünyanın En Büyük Kurt Kapanı;



Dünyanın En Büyük Kamyonu;



Dünyanın En Büyük Kaykayı ;



Dünyanın En Büyük Gitarı ;



dünyanın en puşt'u

İlginç Kitaplıklar

yollayan tutbenidüşmeden on





Karanlıktan Korkan Bebekler

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 07, 2007

Nasıl da korkmuştuk senden,
Zamansız bir kopuştan…
Yolunda gider her şey,
Aydınlığa dönersen…
Bir gün, bir yer…
Unutulmuştu tüm yüzler.
Aklımda kalmış bu sözler:
“Bizler, karanlıktan korkan bebekler…”
Uyandık birden bire,
Güzellik uykusundan
Sakın kurtulduk sanma!
Geçmişin tortusundan…
Bir gün, bir yer…
Unutulmuştu tüm yüzler
Aklımda kalmış bu sözler:
“Bizler, karanlıktan korkan bebekler…”

cenk taner

Güler Sabancı'ya evini satmayan adam

yollayan tutbenidüşmeden on

image
Taştan yapılmış harabe köy evlerinin yanı sıra bu bölgede bulunan zeytinlikleri de satın alan Güler Sabancı'ya evini satmamakta direnen Mahir Fodul, adeta ıssız köyde Robinson hayatı yaşıyor. 65 yaşındaki Fodul, "Sabancılar bana da yerimi almak için teklifte bulundu. Buraya halka açık tesis yapmak istiyorlar. Bir kamyon dolusu dolar verse yine satmam. Burası bana baba yadigarı" dedi.

Bekar yaşayan ve elektriği bulunmayan köyde kuyudan su içen Fodul, "Büyüklerimden bana hatıra olarak kalan bu yeri satmayı hiç düşünmüyorum. Kuzen ve yeğenlerim var. Onlara miras olarak bırakmayı düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Köyde bulunan evinin 600 metrekare olduğunu bildiren Fodul, 700 adet de zeytin ağacı bulunduğunu, bahçesinde yetiştirdiği sebzelerle geçindiğini, zaman zaman Alibey Adası'na indiğini anlattı.

Fthz

yollayan tutbenidüşmeden on




  • savaşmak ne güzeldir sevdanın uğruna ve yara almak defalarca...
  • bir olmak ARKADAŞ, azad etmek sevdalarımızı dağlara
  • Ve bulmak için mülteci bir aşkı,
  • inadına atmak kendimizi dağlara
  • olağan gücünle bağırmak, kurtulmak kinden, nefretten.

Eyalet çocukları

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 06, 2007




Eyalet çocukları
Yalancı ışıklardı
Çünkü dünkü çocuklardı

RİNO DELLA NEGRA

yollayan tutbenidüşmeden on

futbol güzeldir ama futbol oynanabilecek özgür bir ülke daha güzeldir!

21 şubat 1944 yılında Paris - Mont Valerien’de nazi işgal güçleri 22 kişiyi idam etti. Kimisi Romanyalı, kimisi Polonyalı, kimisi Macar, kimisi Ermeni, kimisi İtalyandı; aralarından üçü ise Fransızdı. İdamlarından hemen önce çekilmiş bir fotoğraftan akılda kalan görüntü, o mevsimde Paris gibi bir şehrin bile soğuk olabileceğiydi, çünkü içlerinden 18 yaşındaki Macar işçi Tomas Elek, ölümden önceki son dakikalarında ısınmak için ellerini oğuşturmaktaydı.

İdam edilen 22 kişi, Missak Manouchian isimli Adıyaman doğumlu Ermeni işçinin liderlik ettiği bir direniş grubuydu. Doğmadıkları ama artık yurt edindikleri bu toprakların istila edilmesine göz yummamışlardı Üç Fransız’ın dışında hepsi göçmen işçilerdi ve “işçi sınıfının vatanı olmaz” sözünün farklı bir yorumuyla, “her yer işçi sınıfının vatanıdır” diyerek faşizmin Fransa’yı istilasına karşı ölümü göze almayı kendilerine görev bildiler.

http://www.allezredstar.com/images/dellan01.jpg
Nazilerin ikmal yollarına, Paris- Reims tren yoluna sabotaj yaptılar, Naziler için üretim yapan imalathaneleri tahrip ettiler. Ama daha da gözkorkutucu olanını yapıp, Paris’ten sorumlu SS Generali Julius Richter’i Eylül 1943’te kaçırıp temizlediler
İdam edilenlerden 21 yaşında bir İtalyan genç ailesine şu satırları yazdı ölüme gitmeden az önce :
“Dear parents:
These two lines to tell you that I've been condemned to a severe penalty. I very much regret not having told you what I did, but it had to be so. Pretend that I was at the front, and be as courageous as me.
Little father and little mother, you have always been paradise for me .. I kiss all of Argenteuil from the beginning to the end.
Your dear son who loves you till the last minute of his life.”

Annesinin ve babasının ona sunduğu cennete veda eden ve şükranlarını sunan bu gencin ismi Rino Della Negra idi. 1923 yılında Fransa’da, Pas de Calais / Vimy’de İtalyan bir anne babanın oğlu olarak doğmuş, daha sonra 1926’da ailecek Paris’in kuzey batısına, Seine nehrine sırtını veren Argenteuil’e taşınmışlardı.

Peki futbol üzerine bir fanzinin sayfalarında bahsedilecek ne özelliği var bu İtalyan gencin?

Fazlasıyla var, çünkü Rino Della Negra, sadece nazi işgaline karşı hayatını ortaya koyan bir aktivist değildi, aynı zamanda işgal öncesinde profesyonel bir futbolcuydu. Argenteuil’de başlayan futbol aşkı, 19 yaşından itibaren Saint Ouen bölgesinin takımı Paris Red Star’da devam etmişti. Bugün bir çoğumuzun adını bile duymadığı bu takım, kuruluş tarihi olan 1897 ile futbol tarihinin en eski kulüplerinden biridir.
Kurucusu ise Dünya Kupası’nın fikir babası ve ilk organizatörü Jules Rimet’dir. Yani denebilir ki Monet’den Delacroix’ya, bir çok ressamın ilham kaynağı olan Argenteuil banliyösü, futbol dünyasına da antifaşist bir futbolcu hediye etmiştir.

Paris Red Star, kadrosuna katılan bu genç İtalyan ile, 1942 tarihindeki son Fransa kupasını kazandı. Leon Feonkinos kaptanlığındaki o kadronun zaferinden sonra, en son 1946 yılında kupa finali oynadılar, ancak kaybettiler.
http://www.marxists.org/history/france/resistance/manouchian/affiche_rouge_grde.jpg
1992-2001 yılları arasında son profesyonel dönemini yaşayan takım, şu anda 2. amatör ligde.
Biz ise genç İtalyan’ın hayat izini sürmeye devam edelim. Della Negra’nın başarılı futbol hayatı, yaşadığı ülkenin, ari ırkın zaferi ve bin yıllık imparatorluğun hayalleri kuran işgalcilerce istila edilmesiyle son bulur. Ailesi zaten Mussolini muhalifi olduğu için Fransa’ya göçmüş olan genç işçi, Zorunlu Çalışma Servisi (Service du travail obligatoire) tarafından Almanya’ya zorunlu çalışma için çağrılır. Onun için artık, direniş saflarına katılmaktan başka yol yoktur. Başta da bahsedildiği gibi, Missak Manouchian isimli Ermeni bir işçi-şairin yönetimindeki gruba katılır. Bu göçmen işçi birliğinin askeri anlamda başarılı eylemlerinden kısmen bahsettik, ama genel olarak söylemek gerekirse grup yakalanıncaya kadar düşmanına 230 kayıtlı saldırıda bulunmuş, bu saldırılarda Nazilere 150 kayıp ve 600 yaralı verdirmiştir.

Grubun, Rino Della Negra’nın da aralarında bulunduğu 23 üyesi, kasım 1943’te yakalanmış, göstermelik bir yargılamadan sonra idam cezasına çarptırılmışlar.

Onlardan geriye kalan son görüntü, grubun sekiz üyesinin 21 şubat 1944’te siyah beyaz bir fotoğrafın daha da solgun gösterdiği bir duvarın önünde kurşuna dizilmeyi beklerken çekilmiş vakur duruşları. Bu son fotoğrafta Rino Della Negra görünmüyor, sırasını beklerken belki anne babasını, belki varlığından habersiz olduğumuz bir sevgilisini, belki de….. kazandığı o son kupayı düşünüyordu, kim bilir?

Şimdi hepsi, insanlık tarihinin altın sayfalarında ismi unutulmaması gereken kahramanlar olarak yerlerini aldılar. Fakat Rino Della Negra’nın biraz daha özel bir dünyadan, futbol sahalarından da sevenleri vardı. Nitekim Paris Red Star kulübü - ki artık Red Star FC 93’tür adı – eski oyuncusuna olan vefa borcunu unutmadı. 1942 yılının Fransa Kupa Şampiyonu kadrosunun 11 numaralı oyuncusu için 22 şubat 2004’te, yani ölümünün 60. yıldönümünde, kulübün maçlarını oynadığı stade Bauer’de, l'ASO Arménienne takımı ile bir dostluk maçı yapıldı.

Ondan geriye kalan, futbolu yaşamı sevdiği kadar seven, ama insanlığı savunma sorumluluğunu, tüm kişisel geleceğinin önüne koyan bir 11 numaranın hikayesidir.
bandiera rossa

Kapitalizmin Piramidi

yollayan tutbenidüşmeden on Mayıs 05, 2007

"http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/f/f0/Kapitalist_Sistem_Piramidi.gif" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.