Ben La Higuera’da hiçbir şey hissetmedim. Gün boyu yağan yağmurun çamurlaştırdığı toprağa aldırmadan yere oturdum. Karşıda sisler arasında kaybolmuş dağlara baktım uzun bir süre Aklımdan yüzlerce şey geçti Yüzlerce film karesi uçuştu sisli dağlara doğru Kardeşimi ve şimdi hayatta olmayan tanıdığım tüm devrimcileri düşündüm Hiçbir cezaevinin penceresinden ve havalandırmasından görülemeyecek olan o sisli dağlarda onlarla birlikte bende kayboldum Che’yi düşündüm O ve yoldaşlarının bu aman vermez dağlarda, ormanlarda kim bilir nasıl zorluklar içersinde dolandıklarını hayal ettim Kulaklarım uçurum kıyılarına terkedilmiş soluk alışlarını, Gözlerim ıslak çimenlere bırakılmış ayak izlerini aradı adeta Belki Che az önce benim yaslandığım ağaca yaslanıp koka çiğnemiştir O da uzun uzun bakmıştır karşı dağlara ve devrimi düşünmüştür gülümseyerek Belki her umutsuzlukta her gözyaşında çığlığını bırakmıştır uçurumlara Belki de bir başkası az ötede toprağın derinliklerinde sonsuz bir uykudadır Ben La Higuera’da hicbir sey hissetmedim Beni köy meydanına götürecek toprak yolun her iki tarafında sıralanmış evlerin duvarlarında karşılıyor Che’nin güler yüzü Çocuklar korkak gözlerle bakıyorlar sırt çantalı yabancılara Gençler, o işsiz ve geleceği olmayan gençler… ağızlarındaki kokaları tükürüyorlar sarışın, beyaz tenli yaşıtlarının arka sıra Ve büyükler ellerini ovuşturuyorlar Biraz daha che… biraz daha che… Che café’de karnınızı doyurabilir 8 Ekim bakkaliyesinden cigaranızı alabilir Ve yine che motelde sabahlayabilirsiniz Her yer che. ve La Higuera’nın sakinleri onun sayesinde döndürüyorlar evlerinin rızkını Che ile doyuruyorlar çocuklarının karnını Ben La Higuera’da hiçbir şey hissetmedim. Meydana ulaşıyorum iki adımda Karşımda Gelenleri selamlayan bir heykeli duruyor Ve Ufacık bir meydana sığdırılmış diğer heykeller birbirini kolluyor… O heykellerin etrafına sandalyelerini atmış köy ihtiyarları… gelen giden yabancılara şapkalarının altlarından sessizce bakıyorlar a anın sessiz tanıkları sessizliklerini hala koruyorlar Onların gözleri eşliğinde giriyorum şimdi müze olan o okula Duvarlarda onlarca che fotoğrafı karşılıyor beni Üç sıralı karatahtasız bir okulda fotolar arasında, Terk edilmiş Çocuk gülüşlerinin eşliğinde dolanıyorum Boyanarak, sıvanarak, tamir edilerek kapatılmaya çalışılan utancı arıyorum duvarlarda Bekçi kadın hiç durmadan bir şeyler anlatıyor ve bana che hatıraları satmaya çalışıyor Almıyorum hiçbir şey Kim bilir hangi işgal yerinden gelme bir topraksız bayrağı sarkıyor duvardan Ve onun altında Küçük bir masada kalın bir imza defteri Dünyanın dört bir köşesinden gelen yüzlerce insanın öfkesini görüyorum Ve bende öfkemi bırakıyorum kardeşimin ve kendimin imzalarını atıyorum ben La Higuera’da hiçbir şey hissetmedim La Higuera Che Guevara’nın öldürüldüğü köy ama Che’nin dağlarında ormanlarında uçurumlarında ve yağmurlarında bir insanın yüreğinden geçebilecek her şeyi hissettim her Türlü acıyı, öfkeyi ve sonsuz saygıyı hissettim onlarla birlikte o anı yaşamak istedim kendi ülkemdeki pek çok silinemeyecek anları yaşamak istediğim gibi onlardan biri olmak istedim sordum sisli dağlara “kara tahtanın üzerindeki kızıl kan silinir mi?”
bir seyler olacak belli bu
tut beni düsmeden
söyledigin sözler, sanki ictigim zehir
nasıl da etkiler, etkiler beni
her sey bu kadar ucuzken
her sey bu kadar kararmısken
sattım her seyi , sattım tüm beynimi
öyle bunaldımki yalnızlıktan
tut beni, düsmeden
tut, tut beni
tut beni, düsmeden
tut, tut beni
0 dediki: