St. Pauli

yollayan tutbenidüşmeden on Nisan 13, 2007

viva_stpauli-785693.jpg

St. Pauli nasıl anlatılır ki? Önce takıma adını veren Sankt Pauli kasabasından başlayalım. Amsterdam’dan sonra Avrupa’nın en büyük ikinci "kerhane cenneti" olan Sankt Pauli, sırtını büyük bir ölçüde sex endüstrisine dayayan bir semttir. Anlatanların yalancısıyız, Avrupa’nın en önemli şişme kadın, yapay penis üretim merkezi de buradadır…

27.000 nüfuslu bir şirin kasabanın "fuhuş sektörü" ile olan ortak geçmişi, 1600′lere kadar uzanıyor. 1600′lerde veba gibi bulaşıcı hastalıkları yakalananları kentlerden uzak tutmak için Hamburg’un hemen dışında kurulan kasaba, "yanlış yer seçimi"nin kurbanı olur. Neden mi? Almanya’nın en önemli liman kenti Hamburg’un yanıbaşındaki bu kasaba; bel soğukluğu, frengi gibi zührevi hastalıklara yakalanmış fahişeleriyle, aylarca kadın yüzü görmemiş denizcileri kendine bir mıknatıs gibi çekmeye başlar da ondan! Bulaşıcı hastalıklara yakalananları toplumdan uzak tutmak için kurulan bu kasaba, istemeden de olsa bölgenin en önemli "turistik merkezi" haline gelir :)…

Çarpık "burjuva ahlakı" geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar Sankt Pauli’ye ne hizmet götürür ne de yeni işyerleri açtırtır. Sırtını fuhuş endüstrisine vermek zorunda kalan bu kasaba, geri bırakılmışlığın ve itilmişliğin de eklemlenmesiyle, 400 yıl içinde Avrupa’nın "en anarşist" yerleşim merkezine dönüşmüş. Seçimlerde "en kızılından" komünist adayın karşısına eşcinsel listeden rakibin çıkıp da, seçimleri eşcinsellerin kazandığı bir mahalle hayal edin! İşte, orası Sankt Pauli’dir…

Şimdi mahalle bu kadar renkli olunca, futbol takımı ve taraftarları da epey matrak oluyor. Şimdilerde üçüncü ligde oynayan bu takımın taraftarlarının skor tabelasına falan baktığı yoktur, her daim neşeli ve gürültücüdürler. Öyle bildiğiniz türden bir taraftar da değildir bu. "Dünyanın en sıkı anarşist takımı" olarak kabul edilen St. Pauli’nin tribünlerinde kızıl-siyah bayraklar, orak-çekiçli pankartlar, kuru kafalı korsan flamalarının yanı sıra rakip tribünlere doğru "mebzul miktarda" şişme kadın ve yapay penisler sallanır!

Her yönüyle âlem bir takımdır St. Pauli… Geçtiğimiz yıllarda St. Pauli’nin "birinci kalecisi" Latin Amerikalı gerillalara katılmak için takımdan ayrılmış, bir yıl sonra geri döndüğünde "hiçbir şey olmamış gibi" kaleyi devralmıştı! Takım her yıl kamp için -kalabalık bir taraftar grubuyla- Küba’ya gider, antremanlarına kimi zaman Maradona kimi zaman "Fidel" falan misafir olur :)…

St. Pauli’nin ayırt edici özelliklerinden birisi de, "anti-faşist" bir karaktere sahip olmasıdır. Hitler döneminde pek çok taraftarının kurşuna dizildiği takım, Alman liglerinin kadrosunda en çok "göçmen" bulunduran ekibidir aynı zamanda. Bugün Fenerbahçe’de oynayan Deniz Barış, üç büyükleri geçen yıl peşinden koşturan Uğur İnceman gibi pek çok Almanya kökenli futbolcu aslında St. Pauli çıkışlıdır. Peki, size bu takımın "sadece altyapısında" 84 Türk oyuncu bulunduğunu söylesek?

Alman neo-nazilerin içinde Türklerin yaşadığı bir apartmanı ateşe verdiği Solingen Faciası’ndan sonra St. Pauli takımı sahaya dev bir pankartla çıkar. Bu Türkçe pankartta tam olarak şu yazmaktadır: "Faşistleri s.ktir edin, biz hepimiz kardeşiz…"

Dünyanın dört bir yanında taraftarları bulunan, bir araştırmaya göre de tam 11 milyon Alman’ın gönlündeki ikinci takım olan St. Pauli, "sadece futbol" değildir. Sıkı bir St. Pauli taraftarı olan Tanıl Bora’nın "ağır dergi" Birikim’e yazdığı şekliyle söylemek gerekirse, "St. Pauli kendine mahsus bir külttür. Taraftarlarının kararlı anti-faşist tavrı, her partiden daha güvenilirdir. Millerntor tribünündeki -skordan bağımsız- neşeli hayat ve coşkulu destek, dillere destandır. 1910 doğumlu kulübü kült yapan, müthiş başarıları değil, futbolu sevme ve ‘yorumlama’ biçimiyle oluşturduğu bu kendine özgü kültürüdür…"

Türkiye’deyse futbol takımlarının hepsi birbirine benzer. Birkaç küçük ayrıntı dışında, takımlarımız aslında birbirinin karbon kağıdıdır… "Acaba" diye sorarım kendime sık sık, "Yeşil sahalarımızda ne zaman farklı bir takım göreceğiz? Solcu falan da olmasına gerek yok; farklı olanı kucaklayan, içinde ‘öteki kültürlere’ yer veren takımlarımız olur mu bir gün?"

Belki de biz Türkler "birbirimizi taklit ediyoruz"dur. Ne dersiniz?

0 dediki: