Barış nasıl gelecek?

yollayan tutbenidüşmeden on Ağustos 30, 2007

"http://www.ttb.org.tr/TD/TD138/10.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

Hazırlayanlar: Elif Görgü / Ali Rıza Kılınç
Hoşça kal savaş merhaba barış!

1 Eylül Dünya Barış Günü’ne iki gün kaldı. 68 yıl önce (1 Eylül 1939), Nazilerin Polonya’yı işgal etmesiyle, insanlık tarihinin en kanlı savaşı, 2. Dünya Savaşı başladı. 52 milyon insanın yaşamını yitirdiği ve milyonlarca insanın yaralandığı karanlık dönem, Sovyetler’in, Nazileri yenmesiyle 1945’te sona erdi. İnsanlık tarihinin en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.
Ne yazık ki insanlığın barış özlemi devam ediyor. Çünkü başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerinde savaşlar devam ediyor. Her gün yüzlerce erkek, kadın, çocuk, genç yaşamını yitiriyor.
Ülkemizde de durum farklı değil. Cumhuriyetin kuruluşundan beri Kürtlerin inkar edilmesi, insani, kimlik ve kültürel haklarının tanınmaması nedeniyle bölgede başlayan çatışmalar durmadan devam ediyor. Savaşın olduğu yerde barış arayışı elbette bitmeyecek. “Türkiye Barışını Arıyor Konferansı”nda kararlaştırılan Türkiye Barış Meclis’i, 1 Eylül Dünya Barış Günü Ankara’da toplanıyor. Aydınların, yazarların, sanatçıların, sendikacıların, akademisyenlerin ve daha birçok çevreden barış güçlerinin katılacağı toplantıda, barışa giden yol masaya yatırılacak.
Savaşın mağdurları, bölge milletvekilleri ve barışseverlerle, barışın önündeki engelleri konuştuk. Kürtlerin kimlik ve kültürel hakları tanınmadan, operasyon ve çatışmalar bitmeden, koruculuk kaldırılmadan, köye geri dönüşler sağlanmadan ve mayınlar temizlenmeden barış mümkün mü?

Çağırırım halkları, ardımdan gelsinler
Her yerde zafere ulaşan halkları.
Erkekler, kadınlar, çocuklar gelin!
Hepiniz yaşamak istersiniz diye
Ey beyazlar, karalar, sarılar
Söylerim barış türküsünü…
(Nezval)
Yusuf Karadaş

İnsan toplulukları arasında eşitsizliklerin, sınıfsal ayrışmaların ortaya çıkmaya başladığı çağlardan bugüne savaş, bu eşitsizliklerin ortaya çıkmasının, korunup geliştirilmesinin temel araçlarından biri oldu. Mülkiyet ve egemenliğin bir aracı olması nedeniyle savaş, ilk sınıflı toplumların dini olan mitolojilerde, insanı (efendileri) yücelten bir değer olarak görülmüştür. Egemenlerin kutsal değerler yükledikleri savaşlardan paylarına hep ölüm, göç, sömürü ve açlık düşen emekçi sınıflar ve ezilen halklar ise, binlerce yıldır savaşların, sömürünün olmadığı bir dünyanın özlemiyle yaşamakta; barış için mücadele etmektedir…
Barışın, savaş ve sömürünün pençesindeki emekçi sınıflar ve ezilen halklar için insanca yaşayabilecekleri bir dünya talebinin ifadesi olarak anlam kazanmaktadır. Emperyalist kapitalist güçler, geniş emekçi yığınları kendi gerici politikalarına yedeklemek için barış talebini sahiplendikleri, dünyanın dört bir tarafında barış için at koşturdukları yalanına sarılmışlardır. 1990’lı yılların başında ilan edilen ‘tek kutuplu dünya’nın ve ‘yeni dünya düzeni’nin (YDD) ideologları, YDD’yi dünyanın her tarafına barış ve refah götürecek bir düzen olarak tarif ediyorlardı. Oysa çok geçmeden bu düzenin emperyalist güçler arasındaki mücadele tarafından belirlenen çok kutuplu ve dünyanın emperyalist mücadele ve kapışmalara sahne olan birçok bölgesinde yaşanan yerel/bölgesel çatışmalar üzerinde şekillenen bir ‘savaş düzeni’ olduğu anlaşıldı. Zaten, 2001 11 Eylül saldırılarından sonra Bushçu gericilik tarafından ‘yeni dönem’, temsilciliğini ABD’nin yaptığı Batı uygarlığının, gerici Doğu’ya karşı bir ‘haçlı savaşı’ dönemi olarak ilan edildi; savaş, ‘tanrı buyruğu’ olarak kutsandı. Afganistan ve Irak işgal edildi. Kötülüğün kaynağı olarak gösterilen (ama ne hikmetse, aynı zamanda dünyanın en büyük petrol kaynaklarına sahip olması nedeniyle stratejik önemi bulunan) Ortadoğu, emperyalist savaş ve müdahalelerin merkezine konuldu.
Afganistan ve Irak işgalleri, bölgenin yıllardır çözüm bekleyen iki sorunu olan Filistin ve Kürt sorunu, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi ile İran, Suriye gibi hedef haline getirilen ülkeler, Lübnan’daki mücadele ve çatışmalar… Bugün savaşla iç içe yaşamak zorunda bırakılan, her gün yüzlerce evladını çatışmalarda yitiren Ortadoğu halkları için barış, ekmek gibi, su gibi yaşamsal bir ihtiyaç. Ve barış; halkların demokratik bir temelde eşit ve kardeşçe yaşaması, emperyalizm ve işbirlikçilerinin yenilgiye uğratılması, bölgeden kovulması mücadelesi ile iç içe geçmiş durumdadır.
1 Eylül’ün anlamı
Bugün, Kürt sorununun çözümü sadece ülkede değil, bütün bölgede barış ve istikrarın sağlanması bakımından öncelik taşıyan sorunlar arasında yer alıyor. Ama savaş politikalarından beslenen ırkçı şoven güçler, bir yandan Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu gibi kafatasçıları aracılığıyla inkarcı söylemlerde ısrar ediyor; öte yandan Kürt halkının ulusal demokratik istemleri karşısında baskı ve şiddet politikalarını uyguluyor. “Ne Mutlu Türküm Diyene” demeyen herkes düşman ilan ediliyor, ilan edilen ateşkesler ve barış talebi operasyonlarla yanıtlanıyor. Bu çatışmalardan Kürt ve Türk halklarının payına göç, açlık, işsizlik; gençlerin payına ise ölüm düşüyor.
1 Eylül Dünya Barış Günü, 2. Emperyalist Savaş’tan sonra, yıllarca halkların faşizme karşı zaferini sembolize eden bir gün olarak kutlandı. Emperyalist haydudun bütün dünya halklarını “ya bendensin, ya da düşmanım ve hedefimsin” diyerek tehdit ettiği günümüzde ise 1 Eylül, faşizmin ve her türlü kötülüğün kaynağı olan emperyalist kapitalist barbarlığa karşı mücadele günü olarak anlam kazanmaktadır. Bugün, emekçi sınıflara ve ezilen halklara savaşı, sömürüyü dayatan emperyalizm ve işbirlikçileri karşısında barış talebi, işçi sınıfı ve ezilen halkların bir özlemi ve ancak, bu güçlerin birleşik mücadelesiyle kazanılabilecek bir talep olarak anlam kazanmaktadır.

0 dediki: